Side Melas Otel ‘Kilise’

Antik Pamfilya Bölgesinin doğu ucunda yer alan liman kenti Side, Bizans tarihçisi Stephanos’a göre MÖ 1405 yılında kurulmuştur. Bu kadar eski bir tarihe giden bir buluntu ve kalıntı yoktur. Antik yazarlardan Starabon ve Anabasisi’e göre MÖ 7. Yüzyılda günümüzün Aliağa ilçesi sınırlarında yer alan Antik Kyme kentliler koloni amacıyla geldikleri Side’de; “Kendi dillerini unutarak barbar bir dil konuşmaya” başlarlar. Kazılarda elimize geçen yazıtlara göre bu dil Side’nin kendine özgü dili olan Sidece’dir. Stephanos’un kesin olarak verdiği tarihi kanıtlayamasak da, MÖ 7. Yüzyıldan önce de burada özgün bir kültür olduğunu söyleyebiliriz. Bölgenin kronolojisi içerisinde Lidya, Pers, Helen, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı egemenliğine girmiştir. Selçuklular Side ve etrafını topraklarına katmalarına karşın herhangi bir yerleşme yapmamışlardır. Osmanlı Devrinde de 1900 yılında Girit Adasından kaçan göçmenler yarımadanın güney tarafına yerleştirilmiştir. Günümüze ulaşan kalıntılar Helenistik, Roma ve Bizans devirlerine aittir. Side de MS 5. Yüzyıldan sonra Hristiyan dininin etkisiyle birçok dini yapı ortaya çıkmıştır. Kentin içerisinde yer alan kiliseler, bazilikalar dışında, sur dışına da birçok dini işlevi olan yapı yapılmıştır. Kentin Piskoposluk merkezi olması da bu yapılaşmayı arttırmıştır. Doğu Nekropol alanında kumların altında bazı kalıntıları görmek olasıdır. Batı Nekropol alanında ve Sit dışındaki bazı kalıntılar kaçak yapılaşma nedeniyle yok olmuş veya görüş alanları kapanmıştır.  Melas Otel yerleşkesi içerisinde yer alan Kilise kalıntısı da Sur ve Sit alanı dışarısında kalan kiliselerden biridir. MS 6-7. Yüzyıllara ait bu yapı Side’nin 3 km. kuzeybatısında, sahilden 250 metre içerde ve denizden yaklaşık 30 m. yükseklikte ki Side’ye hâkim bir tepe üzerinde yer almaktadır. 1982 yılında Side Müzesi tarafından tespiti yapılmış,   Antalya Kültür ve Tabiat Varlıkların Koruma Kurulu tarafından tescil edilmiş, 15.01.1996 tarihinde Side Müze Müdürlüğü tarafından yapılan kazı sonucunda tarifi yapılan yapının yine Antalya Kültür ve Tabiat Varlıkların Koruma Kurulu tarafından 29.04.1998 yılında koruma sınırları belirlenmiştir.

Rölöve çalışmaları Ağustos 2011’de yapılmıştır. Ölçümler Topcon 6000c lazerli total station ile yapılmıştır. İki adet poligom noktası belirlenmiştir ve ölçümler bu noktalardan yapılmıştır. . Arazi çalışmaları sırasında gözle görülebilen bozulmalar, analizlere yardımcı olması amacı ile not edilmiş ve fotoğrafları çekilerek kaydedilmiştir. Ölçüm işlemleri tamamlandıktan sonra ofis çalışmasına geçilmiş, elde edilen noktalar ve ölçüler CAD ortamına aktarılarak çizime dönüştürülmüştür.

Kiliseden günümüze apsis bölümü ve apsisin kuzeyinde iki parça duvar ulaşmıştır. Apsis duvarının en yüksek noktası zeminden 1 metre yüksekliktedir. Apsisin çapı yaklaşık 525cm’dir. Kuzeyde yer alan duvarlar ise üst örtüye kadar ayakta kalabilmişlerdir. Kuzey duvarlarından doğuda yer alanında genişliği 145cm olan bir kapı ve genişliği 118cm bir pencere açıklığı bulunmaktadır. Batı tarafta bulunan duvarda da genişliği 127cm olan bir adet pencere açıklığı yer almaktadır.

Yapının sınırlarını tam olarak kestirmek mümkün olmamakla birlikte, çevresinde bir çok sütun parçaları bulunmaktadır. Bu parçaların bulunduğu yerler de muhtemelen kilise sınırları içerisine dahildir. Yapının günümüze ulaşmış kısımlarında duvar kalınlıkları 70cm ile 80cm arasında değişmektedir. Apsisin kuzeyinde yer alan duvarların alt kodlarında ve bu duvarlarda bulunan açıklıkların çevrelerinde blok taşlar kullanılmıştır. Pencere açıklıklarının geçilmesinde tuğla kemerler kullanılmıştır fakat mevcuz durumda bu kemerlerin büyük bir kısmı yok olmuştur. Kapı açıklığında ise yapıdan gelen izlere bakıldığında bir lento ile geçildiğini söylemek mümkündür. Kuzeyde bulunan duvarların üst kodlarında üst örtülerin başlangıçlarını görmek mümkündür. Üst örtü tamamen tuğlalardan örülmüştür. Tuğlaların yönelişlerine bakarak bir tonoz oluşturduklarını söylemek de mümkündür. Duvarların kalan kısımlarında yoğun harç ile moloz taş kullanılmıştır. yapıda alt kodlarda ve açıklık çevrelerinde blok taşlar kullanılmıştır. Bunun dışında üst örtüye kadar olan kısımlarda yoğun harç ile birlikte moloz taş kullanımı vardır. Ayrıca muhtemelen kilise sınırları içerisinde kalan alanda mermer sütun gövde, başlık ve altlıkları bulunmaktadır. pencere açıklıkları tuğla kemerle geçilmiştir. Ayrıca moloz taş örgüsü arasında da tuğla parçaları bulunmaktadır. Kuzeyde bulunan duvarların üst kodlarında, üst örtünün başladığı seviyelerde tamamen tuğla örgü kullanılmıştır. Moloz taş örgüsünün bulunduğu yerlerde ve tuğla kısımlarda yoğun harç kullanımı vardır Apsis duvarının doğusunda renk olarak yapıda kullanılmış harca çok benzeyen bir sıva tabakası bulunmaktadır.Yapının küçük bir bölümü günümüze ulaştığı için bu konu ile ilgili kesin bilgiler edinmek mümkün değildir. Mevcut durum ile ilgili yapının yığma teknikle yapıldığı, açıklıklarda ve üst örtülerde tuğla kullanıldığı gözlemlenmektedir. Yapıda alt kodlarda ve açıklıklar çevresinde blok taşlar kullanılmıştır. Duvarların kalan kısımlarında ise moloz taş ve az miktarda tuğla kullanılmıştır. Kilise üzerine yeni bir yerleşim bulunmaktadır ve büyük bir kısmı tahrip olmuştur. Günümüze ulaşan kısmında da önemli yapısal bozulmalar mevcuttur. Öncelikli olarak apsisin kuzeyinde bulunan duvarların hemen yanında iki adet büyük ağaç bulunmaktadır. Bu iki ağaç zeminde taşları yerinden hareket ettirmekte, üst kısımlarında ise dalları ile duvara baskı uygulamaktadır. Ağaçtan kaynaklanan basınç duvarlarda ayrılmalara sebep olmuştur. Duvar üzerinde de bitkisel oluşumlar mevcuttur. Ayrıca gözlemlenebilen mikrobiyolojik oluşumlar da mevcuttur. Açıklıklar üzerinde bulunan lento ve kemerlerde ki kayıplar duvarların tahribatını hızlandırmaktadır. Moloz taş ve tuğla örgünün bulunduğu kısımlarda ise derzlerde boşalmalar olmuştur.   Arkeoloji raporu Orhan Atvur tarafından hazırlanmıştır.

Benzer Uygulamalar

Konu Yazıları